Adını sen koy (1 Kişi İçeride)

Fedai26

♥️🇹🇷Altınok🇹🇷♥️
Vatandaş
Geçen hafta Perşembeden devam
Aldığım kitapları ve gazeteyi biraz gözden geçirdim, filenin içine diğer eşyaların yanına güzelce yerleştirdim. Kalkıp dolmuştan indiğim yere geldim, orada bir kubbe görmüştüm oraya doğru yürüdüm. Yaklaştığımda gördüm ki cami kubbesi değil, park gibi bir yer, yol kenarında mezarlar var ve geçerken fark etmemişim bir kubbeli yer daha var. Önce o park gibi yere girdim, kubbenin kapısına geldim duvarda Aydın oğullarından İlyas Bey yazıyordu, bir Fatiha okuyup dua ettim. Kabirlerin yanına gittim birinin mezar taşında İbni Melek yazıyordu, diğerini unuttum. Dışarı çıktım diğer kubbeli yerin önüne geldim, onun da önünde ufak bir bahçesi var, Kitabesini okudum “Necip paşa kütüphanesi” yazıyordu. Çevreye bakınırken bir de ufak bir cami gördüm. Orada öğle namazını kıldım, az ilerisinde bir kahve kahveye girdim oturdum. Kahveci enteresan bir adam bana baktı ve elinin işaret parmağını bana uzatarak “Bay ne içeceksin” dedi. Çay dedim ve hemen getirdi “Buyrun efendim çayınız” dedi. Garip, içeride çok insan yok, oysa bugün Tire’nin Pazarı her taraf insan kaynıyor, Kahve neden tenha düşünürken kahveci tavrı hareketini bir daha yakınıma gelip oturana gösterince anladım. Bu arada Köylüler birer, ikişer geliyor kapısının üstünde “Bakkal Ali Kocabıyık” yazan dükkana giriyor, eşyalarını bırakıp yeniden çarşıya gidiyorlar. Bende elimdeki eşyaları yanımda gezdirmektense bakkala gittim, kendimi tanıttım ve eşyalarımı bırakabilirmiyim dedim. Yerinden kalktı gel dedi ve yan tarafta kapısı açık bir odayı gösterdi, buraya bir tarafa koy dedi. Kalın çimento torbası kağıtlarıyla sarılı cami pencereleri için aldığım camları daha itinalı bir yere yerleştirip kâğıdın üstüne de “Camdır dikkat kırılmasın” yazdım ve diğer eşyalarımı da yanına koydum çarşıya çıktım. Tarihi bir geçmişi olan ve Timur’un bile burada bir süre eylendiğini duymuştum, gezerken bir çoğu harabeye dönmüş olan tarihi eserleri gördüm üzüldüm. Gezerken ikindi ezanları okunmaya başladı, o kadar çok sesten ezanlar okunuyordu ki, kelimeler birbirine karışıyor, insan ne dediklerini anlayamıyor. En yakınımdaki bir tarihi camiye gittim namazımı kıldım, cemaat caminin içini doldurdu, belki bugün Tire’nin Pazarı olduğundandı. Her neyse deyip yavaş yavaş dolmuşun yanına doğru giderken bir seyyar satıcı da boyun atkısı aldım ve dolmuşun yanına geldim. Dolmuş İbni Melek Parkına girişteki çeşmenin yanına caddenin kenarına durmuş ve köylüler eşyalarını veriyor, şoför dolmuşun üstüne yerleştiriyor, vatandaşta girip dolmuşun içine oturuyor. Bende şoföre eşyalarımı verdim, camları verirken şoför bunları alamam kırılırlar sen onları yanında kucağında götüreceksin dedi. Dolmuş dolmak üzere, hemen girdim ve boş bir koltuğa kucağımda camlarla oturdum. Yarım saat demeden dolmuş zıngazıng doldu, hareket ederken bir köylü aynen şu ifadeyi kullandı “Nedir bu yahu! Sabun kalıbı doldurulmuş kasaya döndük, kıpırdayacak yerimiz kalmadı. ”Evet, vatandaş doğru söylüyordu, ama başka çare yok. Şehirden çıkıp toprak yola girince, dolmuşun içinde sigara dumanı, benzin kokusu, yoldan savrulan toz-toprak, Allah selâmet versin. Öksüren, tıksıran, istifra eden ve böğüren, böyle bir işkence ve sıkıntıyla köye geldik. Geldik ama, bir daha Tire’ye gitmemeye ahdettim. Mecbur olmayınca kolay kolay gitmem dedim kendi kendime ve eşyalarımı alıp eve çıktım, kapıyı açıp içeri girdim ve rahat bir nefes aldım. Eşyalarımı yerleştirirken kapı çalındı, açtım kapıyı elinde yemek tepsisi bir adam, Hafız yemeğini getirdim, Tire’ye pazara gitmişsin, dolmuşun geldiğini görünce hemen tepsiyi kaptım geldim. Ben sağol hoş geldin deyip elinden tepsiyi aldım ve içeri buyur ettim, yorulmuşsundur otur biraz dinlen dedim, tepsiyi masaya koyup sandalyayı altına çektim buyur otur dedim. Girdi biraz oturdu sohbet ettik, kendisinin Muhtarın bacanağı olduğunu söyledi, Muhtar için de dangalak adam, seni de üzebilir, kulak asma dedi ve izin isteyip gitti. Bende biraz daha oturup anca dinlenip kendime geldim. Yemeğimi yedikten sonra caminin pencerelerinin camlarını alıp camiye indim. Baktım yemeğimi getiren o kişi abdest alıyor. Akşam namazı da yakın, camları ve diğer malzemeleri caminin içine koyup, bende abdest almaya çıktım. Muhtarın bacanağı olduğunu ve adının da Zeynel olduğunu söyleyen, beni görünce, baktım akşam ezanı yakın eve gitmekten vaz geçtim, namazdan sonra tepsiyi de alır giderim diye düşündüm dedi. Keşke yemeği yedikten sonra tepsiyi de alıp aşağı inseydim deyince, önemli değil, senin zaten elinde birşeyler vardı. Caminin pencerelerinin kırılan camlarını aldım onları takacağım. Sağol çok iyi etmişsin, çok memnun oldum, yatsı namazından sonra kaç para tuttu ise ben vereceğim. Mübarek Ramazan ayı yaklaşması dolayısıyla beş vakit namaza başladım dedi. Bende namaza başladığından dolayı çok sevindiğimi söyledim. Bir-iki kişi daha geldi birlikte akşam namazını kıldık, evden tepsiyi alıp geldim birlikte aşağı indik, ben kahveye girdim, oda evine gitti. Az oturup camiye geldim akşam namazı ile yatsı namazı arası kısa olduğundan vakit çabuk geliveriyor. Yatsıyı kıldıktan sonra aşağı inmedim, eve çıkıp, lâmbayı yakıp aldığım gazeteyi baştan aşağı okudum, hatta reklâmlarını bile. Uykum geldi yattım, sabah tam ezan vakti uyandım. Ezanı okuduğum da beş kişi geldi çok sevindim, huşu içinde manevi bir hazla sabah namazını kıldık, çok hoş oldu. Allah’a, cemaatimin daha çok olması için bütün kalbimle dualar ettim. Devam edecek...
 
Üst